SÜMER MİTOLOJİSİ
Sümerler
bilindiği üzere dünya uygarlık tarihinde önemli bir yere sahiptir.
Sümerler Anadolu’da doğup bugünkü Irak’ı katederek Basra Körfezine
dökülen Dicle ve Fırat’ın oluşturduğu Mezopatamya Bölgesinde, bir çok
şehir kurarak M.Ö. 4000-2000 yılları arasında hüküm sürmüşlerdir .
Nippur , Eridu, Ur, Uruk, Lagaş, Girsu Sümerlerin önemli hatta kutsal
şehirleri olmuştur.Bu şehirlerde kurulan tapınaklarda yazıyı bulmaları
ve bu sayede bilgi birikimi sağlamaları ile insanlığın gelişim süreci
açısından Sümerler özel bir konuma yerleşmiştir.
İlk
olarak Sümer rahiplerinin tapınaklarda toplanan tarım ürünlerinin kayıt altına
almak için kullanılan ve sadece kendilerinin anladığı hiyegroglif sistem, zamanla geliştirilip
stilize edilerek kullanımı kolay çivi yazısına dönüştürülmüştür. Bu yazı sistemi ile Sümerler
inanışlarını, edebiyatlarını, vasiyetlerini, antlaşmalarını ve çeşitli belgelerini kil tabletler üzerine yazarak günümüze kadar ulaşmasını
sağlamışlardır.19. yy arkeolojinin gelişmesiyle Sümerlerin yaşadığı bölgelerde
birçok kazı yapılmış ve bu kazılarda onlara ait binlerce kil tablet ele
geçirilmiştir. Bu tabletlerin büyük bir kısmı İstanbul Şark Eserleri Müzesi ve
Philadelphia Üniversitesi Müzesi’nde bulunmaktadır. Ayrıca kaçak kazılar
yüzünden birçok koleksiyonerin elinde
Sümer kil tabletlerinin olduğu bilinmektedir.
Sümerler ile ilgili en
dikkat çeken konu inanışları ve
mitleridir. Sümer Dini, kendinden sonra gelen inanışları büyük ölçüde etkilemiş
hatta şekillendirmiştir. Günümüzde semavi veya İbrahimi dinler olarak
nitelendirilen sırasıyla Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam dinlerinin
kökenlerini anlamak açısından Sümer dini ve mitolojisinin büyük önemi vardır. Zira
yaratılış, Nuh tufanın ilk hali, Emeş ve
Enten gibi Habil-Kabil hikayesinin erken örnekleri Sümer kil tabletlerinde
bulunmuştur.
Sümer
inanışına göre başlangıçta her yeri kaplayan bir deniz (ilksel deniz) vardı. Bu
deniz daha sonra yer ve göğün içinde vucüt bulduğu bir dağ meydana getirdi. İşte
bu süreçten sonra Gök Tanrısı “AN”
metinlerde geçtiği üzere “ANUNNAKİLER”i yaratmıştır. Anunnakiler üstün güçlere
sahip tanrı mahiyetli yaratıklardır. Sümerler de Gök Tanrısı
olan “AN” ile tanrıça “Kİ” nin birleşmesinden hava tanrısı “ENLİL” doğmuştur.
Enlil ilksel denizin meydana getirdiği dağı parçalyarak yeri ve göğü
birbirinden ayırmıştır. Bu süreçte Sümer mitolosinde üçlü bir panteon
oluşmustur. An Gök Tanrısı, Enlil Hava ve Yeryüzü Tanrısı olmuştur. Ki ise daha
sonra Ninmah, Ninhursag ve Nintu gibi isimler alarak doğurganlığı sembolize eden tanrıça olarak
panteonda yerini almıştır. Ancak daha sonra Eridu kentinin tanrısı olan “EA”nın
adı “EN-Kİ” olarak değişecek panteonda Ninhursagın yerini Yeryüzü Tanrısı
olarak alacaktır.
Eridu
kenti rahipleri
kendi tanrılarının daha yüksek bir yere yani Enlil’in olduğu ikinci
sıraya
yükseltmek istemiş ancak başarılı olamamışlardır. Bu yüzden Enki kıskanç
bir Tanrı olarak sembolize edilmiş ve insanların başına bir çok
sıkıntılar açmıştır. Sümer
inanışına göre, bütün insanlar tek bir
dil konuşurken Enki onların dillerini karıştırmış farklı dillerin ortaya
çıkmasını sağlayarak insanları birbiriyle anlaşamaz hale getirmiştir. Sümer Tanrılarının en enteresan özelliği, kendinden sonra gelen tanrıların
daha gelişmiş ve daha güçlü olmalarıdır. Bu minvalde Hava Tanrısı Enlil
karanlıkta kaldığını düşünerek Ay Tanrısı
“Nanna-sin”i yaratmıştır. Nanna- sin ise Güneş Tanrısı "UTU"yu ve Venüs
tanrısı "İNANNA”yı yaratmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder